12 Aralık 2009 Cumartesi

Nerdesin?


Felsefe bize şöyle tanımlandı :

''Felsefi düşünce, insanın, evreni içinde kendi varlığını merak etmesiyle ve bu konuda sorular sormasıyla başlar. Felsefe için merak etmek ve soru sormak yeterli değildir. Sorulara sistemli bir açıklama getirmek de önemlidir. Aynı zamanda getirilecek olan açıklamanın sistemli veya sistemsiz olması gerektiği de felsefenin bir sorusudur. Felsefi düşünüş sıradan düşünüşten tamamen farklıdır. Onun ayırt edici özelliği kavramsal ve/veya soyut olma çabasıdır. Felsefi düşüncenin yöntemleri insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için gerekli temelleri sağlar. Felsefe eleştirel bir düşünüş biçimidir. Felsefi düşünce önceden kazanılmış bilgiler üzerine bir düşüncedir. Temel yöntemdir. Bunun üzerine sorgulama ve açıklama inşa edilir.''

.....

Yağmur delicesine yağıyordu. Sırılsıklam olmuştum. Durakta beni evime götürecek otobüsün gelmesini sabırsızlıkla bekliyordum. Serin sular, ayakkabılarımın içine kadar işlemişti. İstemsiz titriyordum. Sıcaklığa ve kuruluğa ihtiyacım en üst noktadaydı. Nihayet yağmur damlalarının matlaştırdığı yolun yansımasında, otobüsün ışıkları gözüme çarptı. İrkildim , hazırlandım ve önümde duran otobüsün kapısından içeri girdim.

İçerisi hınca hınç doluydu. Yüzlerini cam tarafına dönmüş , ayakta olanları umursamaz bir cephe ve ayakta yolculuk edip her hangi bir koltuğun boşalmasını bekleyen bir diğer cephe.. Paket taşıyanlar , kucağında çocuk olanlar , güzel kadınlar , öğrenciler , muavinin tiz sesi ve şoförün cesur manevralarından oluşan bir mikro evreni paylaşıyordum tanımadıklarımla eş zamanlı. En azından bir miktar sıcak gelmişti içerisi bana. Fakat bu sefer de ıslak kıyafetlerim inceden inceden üstümde kurumaya yüz tutmuştu. Farkına varmadan , bıyık altından gülümsedim. Şimdi dedim tam zamanı.. Şimdi sana fırsat; eğer sana sadık kalmamı istiyorsan, hemen önümdeki koltuğun boşalmasını sağlarsın da ben otururum oraya. En azından iki büklüm olurum, kollarımı bedenime bağlarım, ayaklarımı toplarım da ısınırım biraz.

Tüm bunlar aklımdan geçerken, şaşırtıcı şekilde, hemen önünde ayakta durduğum kişi, durakta inmek üzere ayağa kalktı ve zar zor kapıya doğru ilerlemeye çalıştı. Etrafıma baktım, hareketlenen yoktu, oturdum.

İhtiyaç duyduğum anda böyle bir jestle karşılaşmam, açıkçası biraz neşelendirmişti beni. İçime sıcak bir huzur bile doğmadı değil. Ama yüzeysel olamayışım, bu anlık mutluluğumun önüne geçti. Çünkü kendi kendime düşünmeye başladım..

Eğer ben sana, oturacak bir yere ihtiyacım olduğu için yalvardıysam, bu benim acizliğimi göstermez mi? Sen aciz zamanlarda başvurulacak bir merci misin? Eğer öyleyse, varlığının beni teselli etmekten, ihtiyacım olan avunma hissini bana vermekten öte ne anlamı var?

Eğer sen bana, o boş koltuğu benim ihtiyacım var diye verdiysen, ben neden bu hayatta ihtiyaçlarımı karşılamak için yaşıyorum? Her ihtiyacım olduğunda sana yakarsam olmaz mı? Peki ayakta giden diğerleri ne olacak? Onlar da sana yalvarmadılar mı oturmak için?

Eğer o koltuğun, benim, önünde ayakta durduğum anda rasgele boşalmış olma ihtimali yüksekse, benim sana olan inancım, ne kadar netliğe, ne kadar rasgeleliğe dayanır? Hayatımı sana adamam için daha somut kanıtlara ihtiyacım yok mu?

.....

Hayatlarımızın gidişatı, ilk duraktan, son durağa doğru hareket eden bu otobüs gibidir. O otobüse, dış dünyanın kötülüklerinden korunmak için, yağmurdan kaçarcasına sığınırız. İlerlerken güzergahı değiştiremeyiz , tıpkı hayatımızı istediğimiz yöne çeviremeyeceğimiz gibi. Rasgele kişilikler ve aitlikler ile otobüsteki ''yolcu'' rolünü oynarız. Kimimiz camdan dışarıya bakmayı tercih eder, kimimiz bakışlarını içeriye odaklar. Kimimize talih güler de varacağımız yere oturarak, rahatlık içinde gideriz, kimimiz yorgunluktan ölse de ayakta gitmek zorundadır. Bu gidişat, trafik durumu ile, yol kalitesi ile ve en önemlisi diğer araçlarda gidenler ile yakın ilişkiler içindedir. İnsanoğlu acizdir, hiçtir.

.....

Bütün bu soruları sorarken kendi kendime, evimin yakınındaki durağa geldiğimi fark ettim. Otobüsten indim. Yağmur durmuştu, biraz da ısınmıştım. Tek düşünebildiğim şuydu:

''Ben seni , diğerlerinin ezbere sevmelerinden farklı seviyorum. İçim sana adanmaya müsait; ama sen adanılacak kadar var mısın? Bu süreçte beni yalnız bırakma. Bu kadar düşünmem, sana sevgi beslediğim içindir. Sen beni , onlarla bir tutmayacaksın , bilirim..''




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder