3 Şubat 2013 Pazar

Müptela

 Ruth: '' He knew his place in the world. He found wonder in simple things. He lived in the moment like a child. That's a rare gift in a man'' * 

Bir yok oluştu benim içine dahil olduğum. Ve ben yok olduğumu sindirdiğimde yeniden doğdum. Düştüm, düştüm, düştüm... Mihenk taşına çarpınca yeniden yükseldim. Sizin hiç mihenk taşınız oldu mu?

'' Nereye gittiğimi bilmez bir haldeyim. '' * 

Hani bu yazı yazma olayı zihinsel sağlığımı korumama yardım edecekti? Hani dışa vurdukça gram gram azaltacaktı içimde biriktirdiklerimi ve üstesinden gelemediklerimi? Hani yazdığım her kelimede hatta ve hatta her harfte içimdeki pişmanlıklardan ve hayal kırıklıklarından kurtulacaktım? 

Öyleyse neden bana acı veriyor, neden her okuduğumda sanki üzerinden zaman geçmemiş gibi acıtıyor? Hani beni daha iyi ve daha sabit bir insan yapacaktı bu paragraflar? 

'' I know someday you will have a beautiful life, I know you will be star in somebody else's sky, but why can't it be me, can't it be mine? '' *

Bunu bana yapmaya hakkınız yok!

...

Bir meydan savaşı düşünün... Sona ermiş bir muharebe. Ve artık asla eskisi gibi olmayacak yaralı bir asker. Her bir yanı yara bere, her bir yanı sargı, kan... Bir tarla düşünün, ekinleri taze yakılmış. Bir firez mevsimi sonrası. Kara kara ekin sapları dört bir yanda... Yuvasına basılmış bir karınca olduğunuzu düşünün... Zaten o küçücük deliği açmak için küçücük çenenizle küçücük taşları milyonlarca kez taşımışsınız...

İşte ben, o yangın yeri içindeki savaşta yuvasını kaybetmiş sargılı bir karıncayım. Tek amacım uyum sağlamak. Yeniden yaşıyormuş gibi yapmak. Yeniden, sanki o savaşlar hiç olmamış, sanki o yangınlar hiç çıkmamış, sanki yuvama hiç basılmamış gibi hayata devam etmeye çalışıyorum. 

Kendimce bir düzen kurdum. Düzenim yinelemenin ve garanticiliğin verdiği güven hissi ile kendini iyileştirmekte... Tıpkı bir kertenkelenin kuyruğunu bilinçli bir şekilde bırakıp yenisini oluşturması gibi. 

Etrafımdaki dünyayı her bir ayrıntısına kadar yeniden kodladım. Mesela annem; onu görünce onun yüzünde hafif bir gülümseme yaratabiliyorsam, o anın en mutlu insanı benim. Çünkü annem mutlu. Mesela bulvarlardaki bitkiler; çiseleyen yağmur sonrası onların kokularını içime çekip onlara parmaklarımla dokunabiliyorsam en mutlu benim. Mesela müzik; dinlediğimde kalp atışlarım hızlanıyorsa, yani hakkını verebiliyorsam sanatçının, en mutlu benim.

En mutlu benim... En mutlu benim... En mutlu benim...

Yalan!

Karşımda duruşunuz bana tokat gibi geliyor. Her bir sillede ayılıyorum. Kurmaca dünyam sarsılıyor ve kendime geliyorum. Bir trip anında yenilen sucuklu yumurta gibi tadınız. Lezzetli fakat ayıltıcı... Halbuki bir müptela sürekli güzel olmak ister...

Gözlerinizi dimdik yapıp dinlemeniz insanda konuşma isteği uyandırıyor. İşte orda susmayı unutuyor insan... Aklına çocukluk zamanları, aklına mutlulukları, aklına güldüğü şeyler, hatta ve hatta aklına acıları geliyor. Anlattıkça anlatası geliyor insanın ve sessizliğe kroşe atıyor...Halbuki bir müptela sessizliği tercih eder...

Sonra ani bir hareketle yerinizden kalkıyorsunuz. İnsanın, siz gözden kaybolana kadar sizi izleyesi geliyor. İnsanın aklına çocukken mahallesinden geçen dondurmacı, insanın aklına ilk kez sinemaya gidişi, insanın aklına ilk deneyimi geliyor...Halbuki bir müptela geçmişi unutmak ister...

Öfke anınıza denk geliyorum bazen. O zamanlarda yok olmayı, hatta ve hatta hiç var olmamış olmayı istiyorum. Ne veba salgını sizin öfkeniz kadar zarar verdi bu dünyaya ne Nil'in kan kırmızı akması, ne de çekirgelerin günü geceye çeviren istilaları. İnsanın lal olası geliyor...Halbuki bir müptela huzur ister...

Çok korkuyorum.

Pişman olmaktan çok korkuyorum. Keşke demekten çok korkuyorum. Çok korkuyorum eğer ''O''sizseniz ve ben racona aykırı diye sessizliğe yemin etmişsem...

O zaman yaşadığım hayata ihanet etmiş olmaz mıyım? O zaman yanımdakine ihanet etmiş olmaz mıyım?

O zaman kendime ihanet etmiş olmaz mıyım?

Eğer elimde, hiç olmayacak çocuklarımızın babası olma fırsatım varken ben sus pus olduysam, hakkını vermemiş olmaz mıyım?

Etrafınızda olmalıyım. Sesinizi duymalı, hareket edişinizi izlemeli, gülümsemenize şahit olmalı, zekanıza hayran kalmalıyım. Bakışlarınıza kilitlenmeli, dişiliğinize şahit olmalıyım.

Sizi artan dozlarla daha çok almalıyım. İşte bu gereksinmemin şiddetini betimleyemiyorum.

Müptelanız oldum. Geçmiş olsun.

N'olur sanrılarım, bana bi' yol gösterin...

'' Nedensiz sorgusuz bir rüya gözlerimde; nedensiz sorgusuz bir duvar benliğimde.. '' * 









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder